27 Ekim 2012 Cumartesi

BAŞKA BİR EĞİTİM MÜMKÜN !

Giderek artan neoliberal politikaların tüm yaşam alanlarına nüfuz ettiği, eğitim sağlık gibi en temel hakların dahi piyasalaşırıldığı, gerici hegemonyanın derinleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. Kuşkusuz ki bu süreç, etkisini ve devamlılığını gençler sayesinde sağlayabilmektedir. Bu da beraberinde, toplumun gericileştirilmesine karşı sesini yükselten, geleceğini kazanma mücadelesinde özne olabilen gençlerin var olduğu gerçeğini getirir. Ancak hem Türkiye’de hem dünyada gelişen bu tepkilerin, örgütlü bir mücadele alanına kanalize edilemiyor oluşu, bu tepkilerin ‘savunma’ halinde kalmasına, akabinde de sönümlenmesine neden olmaktadır.

Eğitim Sen’in üyelik sağladığı eğitim fakültesi öğrencileri olan bizler, mücadelemize ortak olmak isteyen tüm gençlerle birlikte, bu iradeyi ve tepkiselliği örgütlü bir mücadele hattına dönüştürecek alanları belirlemek için ‘Genç Eğitimciler’ olarak yola koyulduk. Genç Eğitimci çalışması, geniş bir gençlik kesimini içine alarak ‘söz, karar hakkı’ mekanizmalarını kurması, gençliğin kendi kürsüsünü oluşturup sorunlarını tartışması ve çözüm üretmesi için önemlidir. Bu anlamda, Eğitim Sen in desteğiyle çıkardığımız gençliğe yönelik ‘Arkadaş Dergisi’, bu çalışmanın yaygınlaşması ve sürekliliği açısından önemli araçlarımızdan, ürünlerimizden biridir. Dergimizin; amfilerin, üniversitenin asıl sahipleri olan bizlerin sesi olması, çalışmalarımızla büyüyeceğimiz yolda aşama katetmemizi sağlayacaktır.

Mesleğine ve geleceğine sahip çıkan, herkes için parasız eğitimi savunan, eğitimin özgürleştirilmesini, sorgulayan özgür nesiller yetişmesini isteyen, çocuk işçilere, çocuk gelinlere, zorunlu-seçmeli din dersi baskısına, daha az atamayla daha fazla işsizliğe hayır diyen tüm gençleri, geleceğin tüm öğretmenlerini Genç Eğitimciler’le mücadeleye çağırıyoruz.

BARIŞIN SESİNİ YÜKSELTELİM

Her taraftan savaş çığlıkları yükselirken bir baktık ki mecliste savaş tezkeresi çıkmış, peki biz zaten bir savaşta değilmiydik. Televizyonlarda gece boyunca tartışılan savaş konusundan tutalım, Akçakale’de patlatılan bomba derken aslında biz bu savaşın çoktan bir tarafı olmuştuk.

Sürece biraz daha yakından bakarsak; Ortadoğu’da Arap Baharıyla başlayan dalgalanma süreci kısa bir süre içerisinde bugün emperyalizmin isteği doğrultusunda tetiklenen bir mezhepsel savaşa dönüştü. Türkiye ise bu süreçte emperyalizme göbekten bağımlı bir ülke olarak üzerine düşen görevi aktif bir şekilde yerine getirdi. Ve bu sürecin bir yansıması olarak mecliste AKP ve MHP ittifakı ile alınan tezkere kararı bugüne kadar örtülü bir savaşın içinde olduğumuz Suriye için fiili müdahale kapılarını açmış oldu.

BU SAVAŞI İSTEMİYORUZ!
AKP’nin emperyalizmin taşeronluğuna soyunduğu bu savaşı istemiyoruz. Birkaç savaş çığırtkanının halkın onayını almaksızın kapalı kapılar arkasında almış olduğu karar yoksul halk çocuklarını ölüme sürüklemekten başka bir şey ifade etmez. Biz biliyoruz ki bu savaşta ne o tezkereyi onaylayan milletvekillerinin çocukları ne de sermayedarların çocukları olacaktır.

HALKLAR KARDEŞTİR!
Daha önce dış politikada sıfır sorun hedefleyen AKP hükümeti bugün sermayenin güdümünde Türkiye ve Suriye halklarını karşı karşıya getirmektedir. Akçakale’de patlayan bombanın faili ve Suriye halklarını katili emperyalist ABD ve taşeronu AKP hükümetidir.

BU OYUNU BİZ BOZACAĞIZ!
AKP'nin savaş politikasının bölge halklarını çözümsüzlüğe ulaştırdığı bir gerçektir ve savaşı halkların barış şiarı bitirecektir. Sermayenin oyununa karsı yoksul halkların direnci barışın sesini yükseltecek ve zafer emperyalizmin kirli politikalarına kafa tutan halkların olacaktır.




YENİ YÖK DİSİPLİN YÖNETMELİĞİNE DAİR...

Hepimizin bildiği gibi, üniversitelerin amacı öğrencilere nitelikli, ilerici, bilimsel eğitim sunmaktır. Ancak gerici, ırkçı ve bilimdışı uygulamalarla üniversiteleri kontrol altına almak ve öğrencilerin yani bizlerin üstünde baskı kurmak isteyen bir kurum var tepemizde, YÖK. 12 Eylül darbesi, daha önce üniversitelerde az da olsa var olan özgürlük ve özerklik ortamını bu kurumu kurarak yıkmaya çalışmış ve ne yazık ki belli ölçülerde başarılı olmuştu. 12 Eylül faşizminin bu amaca ulaşmak için kullandığı araçlardan biri de YÖK disiplin yönetmeliğiydi. 12 Eylül darbesinin çocuğu AKP her zaman yaptığı gibi bir yanılsama yaratarak üniversiteleri özgürleştireceğini ve demokratikleştireceğini beyan ederek bu yönetmeliği değiştirdi. Peki gerçekten üniversitelerimiz bu yönetmelikle özgür ve demokratik mi? Yeni yönetmelik görüntüde eskisinden birçok şey götürse de içeriğini korumaya devam ediyor. Üniversitelerin bilim yuvası olmaktan çıkartılıp baskının ve sömürünün hâkim olduğu, sermayenin tahakkümüne bırakılan ticarethaneler haline getirilmesinin olanakları hala varlığını koruyor. İtaatkârlık ve bireycilik kültürünü üniversitelerde yeşertmeye çalışan, sorgulayanı, düşüneni, muhalif olanı terör örgütü üyesi yaftasıyla cezaevlerine dolduran AKP’nin YÖK’ü geleneği bozmuyor ve 1980’de ekilen tohumları yeşertmeye devam ediyor. Darbenin nimetlerinden ihtiyacı olanı koruyup, geri kalanını kendi ihtiyacına göre yapılandıran YÖK yeni ‘’disiplin’’ kurallarıyla sahnede! Göstermelik ekleme/çıkarmalarıyla birlikte. 

Yeni disiplin yönetmeliğinin birkaç yanılsama yaratacak yeniliklerine değinelim biraz da. Üniversitelerde sözde özgürlük alanları oluşturularak öğrenci muhalefeti, diğer öğrencilerle iletişim kuramayacağı belli alanlara hapsedilmeye ve işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Okulları reklam panolarıyla/ standlarıyla doldururken öğrencilerin afiş asmasına, örgütlenme hakkına müdahale eden zorba zihniyet bazı kazanılmış hakların var olduğu okullarda da bu uygulamayı yaygınlaştırıp elde edilen kazanılmışlıkları yok etmeyi hedefliyor. Bunun yanında yeni yönetmelik (zaten düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında anayasal bir hak olan) bildiri dağıtımını ve yükseköğrenim kurumları dışındaki bazı faaliyetleri suç kapsamından çıkararak bunu bizlere sus payı olarak sunuyor. Bu sus paylarıyla eski yönetmeliğin baskısının yok edildiği yalanını atıyorlar. Gerçekte yapılan ise eski yönetmeliğin günümüz baskı ortamına uyarlamasından başka bir anlam taşımıyor.



KİMİZ BİZ? – NEYİZ BİZ?

Tekrar merhaba… Yeni bir yılın başlangıcında olmamız hasebiyle çömez çağlara kendimizi tanıtmamız gerektiği kanısına vardık. Bu nedenle isş bu alt tarafta göreceğiniz ‘Vizyon, Misyon ve Değerler’’ kısmını oluşturduk.

Yinede bir girizgah yapmamız gerekirse Bi Haber Fanzin; Dokuz Eylül Üniversitesi'nde çeşitli bölümlerde öğrenim hayatına devam eden, bir grup sakıncalı öğrenci tarafından çıkarılan Muzır Neşriyatır! Çoğu zaman iki haftada bir çıkar... Yazı yazmak isteyen herkes yazı yazabilir. Ama yayınlanmadan önce tüm yazıların İhtiyar Heyetimiz tarafından kurcalanması hakkını saklı tutarız! (Sansür; O bizim kıymetlimissss!) Bu noktadan sonra sizi evrensel ölçütlerdeki ‘Değerler Bütünümüz’ ile baş başa bırakıyoruz. Bizden feyzalın!

Vizyon;
Vizyon kelime anlamı itibariyle geleceğe dair düşünce olarak çevirirsek, aslında fanzinimizinde tıpkı üniversiteden mezun olduktan sonra işsiz kalacak milyonlarca genç gibi geleceğe dair hiçbir beklentisi yoktur. Hem boş boş konuşmanın da anlamı yok, Mayalar 21 aralıkta Dünya yok olacak diyor Aga! O yüzden, zaman az birbirinizi sevin, savaş mavaş boş işler…

Misyon;
Bi Haber Fanzin olarak amacımız; çağın fanzincilik anlayışını yakalamış, alanında lider!, sosyal sorumluluk çerçevesinde hiçbir halt yapmayan fakat sosyalist anlayış çerçevesinde bulunduğu ortamdan başlayarak – ki bu okuduğunuz okul oluyor – dünyayı değiştirmek! (Eee Marks Baba ne demiş; asıl olan dünyayı değiştirmektir, yorumlamak değil!)

Değerler;
Boş boş yatmak,
Derslerde uyumak,
Kafelerde takılmak,
Maç seyretmek,
Batak atmak,
Fanzin çıkarmak,
Ve böyle lüzumsuz bir sürü iş…
Haa tabi birde siz değerli okuyucularımız varsınız. Sizler olmadan fanzinimiz bir hiç!

Tüm bunlar işin şakası, aslında bu fanzini çıkartan bizlerde sizin gibi öğrenciyiz, siz ne yapıyorsanız bizde aynılarını yaparız. Su koca yazıda her şey yalanda bir sizsiniz gerçek! O yüzden bu kadar yağlama-cilalamadan sonra bize yazmazsanız kırılırız ona göre. Şimdilik güle güle…

İletişim; bihaberfanzin@gmail.com – bihaberfanzin@hotmail.com


Bİ HABER 11. SAYI'DAN MERHABA!

Merhaba

Yaz tatiliydi, bütünleme sınavlarıydı ve bunları takiben okulumuzun saçma sapan akademik takvimiydi derken arada uzadı… Bu uzun aradan sonra sizlere tekrar merhaba diyoruz. Ara uzun olunca yazılacak şeylerin sayısı da artıyor. Fakat biz yüzümüz üniversiteye dönük hareket ettiğimiz için önemli iki husus karsımıza çıkıyor; harçların kaldırılması ve YÖK’ün yeni disiplin yönetmeliği. Bu iki konuyu irdelemeye çalıştık yazılarımızla. Deü’de yasamanın püf noktalarını göstermeye çalıştık biraz. Tabi klasik köşelerimiz olan Gayyipten Haberler, sol kanat gibi bölümlerimizin yanında yeni bölümlerimizde var. Tabi ülkemizdeki artık en önemli sorunların basında gelen Suriye sorunu tüm sıcaklığıyla orta yerde duruyor ve tekrar tekrar bu konu hakkında yazmayı zorunlu kılıyor. Neyse gündem kalabalık… Bu senenin hem sizin, hem de bizim açımızdan iyi geçmesi dileğiyle…




22 Ekim 2012 Pazartesi

TAKSAV SİYASET OKUMALARI BAŞLIYOR

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf (TAKSAV) İzmir Şubesi Siyaset Okumaları başlatıyor.

Marksist yöntem, Etik-Felsefe-Din-Bilim, Cumhuriyet Dönemi Siyasi ve Toplumsal Mücadeleler Tarihi ve Eleştirel Medya Araştırmaları ana başlıklarının olacağı Siyaset Okumaları 5 Kasım 2012 tarihinde başlayacak.

Derslere Prof. Dr. Tülin Öngen, Doç.Dr. Yeşim Kaptan, Doç.Dr. Zerrin Kurtoğlu, Doç.Dr. Doğan Göçmen, Yrd. Doç.Dr. Erkan Serçe, Hatice Bülbül, Yrd. Doç.Dr.Kurtul Gülenç, Dr. Levent Yıldır, Oğuzhan Müftüoğlu ve Oktay Kaynak katılacak.

TAKSAV Siyaset okumalarına kayıt için iletişim bilgileri:
Tel: 0232 446 88 60 - 0533 577 50 83
Adres: Konak 1. Beyler 846 Sokak No:13 (Konak Sineması Arkası) 






AKP KAYBEDECEK ÜNİVERSİTELER KAZANACAK!

Üniversiteliler YÖK’ün kuruluşunun 32. yılında Ankara’da olacak.

Üniversiteleri gericilikle teslim almaya çalışanlara, savaş çığırtkanlarına, YÖK’e ve AKP’ye karşı Türkiye’nin dört bir yanından gençler 9 Kasım’da Ankara'da buluşacak.

12 Eylül faşist cuntasının üniversiteler üzerindeki karabasanı YÖK’ün 32. yılında da yine üniversite gençliği hep bir ağızdan “YÖK’e Hayır” diyecek, YÖK’e ve AKP’ye karşı Türkiye’nin dört bir yanından gençler 9 Kasım’da Ankara'da buluşacak.

Bu yıl Ankara’da merkezi olarak gerçekleştirilecek eyleme dair bugün bir basın toplantısı düzenleyen Gençlik Muhalefeti, Genç Sen, Öğrenci Kolektifleri ve TKP'li Öğrencilerin açıklamasında öne çıkanlar şu şekilde; 

AKP Kaybedecek Üniversite Kazanacak!
YÖK kurulalı 32 sene oldu. Bu 32 sene üniversitelerde YÖK’e karşı verilen eşit, parasız bilimsel ve anadilde eğitim mücadeleleriyle geçti. Bu sürenin son on senesi ise AKP iktidarının üniversiteleri teslim alma çabasına sahne oldu. AKP başaramadı, üniversiteliler teslim olmadı.

AKP Üniversiteleri Hedef Almaya Devam Ediyor 
AKP durmuyor. Sürekli yeni yollar deniyor. Üniversitelileri tutuklamalarla sindirmeyi denediler. Toplumun AKP’ye karşı direnen bütün kesimlerini hedef alan AKP yargısı üniversitelileri de hedef aldı. Yüzlerce öğrenci, sadece AKP’ye karşı çıktıkları için tutuklandı. Ama bu yetmedi. Üniversitelileri sindiremediler. 

“Her üniversiteye bir cami” ,“dindar ve kindar nesiller istiyoruz” dediler. Üniversiteleri gericilik eliyle teslim almaya çalıştılar. Gericilik eliyle kendilerine biat eden bir nesil yaratmaya çalıştılar. Üniversitelerde bu maya da tutmadı.

Gençlik, Üniversitelerin Savaşın Bir Parçası Haline Gelmesine İzin Vermeyecek!
Üniversiteleri Suriye’ye yönelik savaş çığırtkanlıklarının bir parçası haline getirmek istediler. Birçok ilde üniversite yurtlarını Özgür Suriye Ordusu militanlarına açtılar. Üniversitelerde savaş yanlısı konferanslar düzenlediler. Yalanlarıyla bizleri Suriye halkına karşı kışkırtmaya, tezkereleriyle yalanlarının peşinden koşturmaya çalışıyorlar. Türkiye’de Kürt halkına yönelik politikalarında yaptıkları asimilasyon ve imha politikaları yetmezmiş gibi bir de Suriye’deki Kürtlere el atıyorlar. Kürt ve Alevi düşmanlığını yükselterek insanları Suriye’ye yönelik bir savaşa ikna etmeye çalışıyorlar. Ne yapsalar tutmuyor, gençlik bu haksız ve kirli savaşa ikna olmuyor. 

“Parasız Eğitim” Yalanı
Harçları kaldırarak gençliğin ağzına bir parmak bal çalmaya çalıştılar. Üniversiteli gençliğin yıllarca YÖK’e karşı verdiği parasız eğitim mücadelesini bir hamleyle unutturabileceklerini sandılar. Ancak, kimseyi parasız eğitim istediklerine inandıramadılar. İkinci öğretim harçlarını kaldırmamaları, AKP döneminde vakıf üniversitelerinin sayısında patlama yaşanması bu konuda samimi olmadıklarını gösteriyordu. Parasız eğitim konusunda samimi olmayanların piyasacılık konusunda samimi olduğu birçok üniversitede yemekhanelere yapılan zamlarla ortaya çıktı.

Ellerinde meşruiyetini yitirmiş bir disiplin yönetmeliği vardı. “Üniversitelerde siyaset serbest olacak” deyip yeni disiplin yönetmelikleri yazdılar. Aslında yalnızca daha uygulanabilir bir disiplin yönetmeliği istedikleri hızla açığa çıktı.

Bologna Süreci İle Neoliberal Dönüşümde Tam Gaz 
AKP, özel üniversitelerin önünü açacak, yurtdışındaki üniversitelerin Türkiye’de kampus kurmasına olanak sağlayacak, üniversiteleri tamamen piyasanın güdümüne sokacak yeni bir YÖK yönetmeliğinden bahsediyor.
Bologna süreci adı verilen neoliberal dönüşümünün üniversitelerdeki bayraktarlığını yapmaya çalışanlar, 50/d yasasıyla üniversitelerde asistanları güvencesiz kılmaya çalışıyorlar. Bir de yaptıklarına reform deyip destek bekliyorlar. İstedikleri kadar çabalasınlar kaybetmeye mahkûmlar. 

YÖK’e karşı eşit, parasız, bilimsel, anadilinde eğitim hakkını, AKP’ye karşı Türkiye’nin geleceğini, emperyalistlere ve savaş çığırtkanlarına karşı barışı, AKP gericiliğine karşı özgürlüğü savunanlar 9 Kasım’da Ankara’da buluşuyor.

Ortak Açıklama;

AKP Kaybedecek, Üniversite Kazanacak

Üniversiteliler YÖK’ün kuruluşunun 32. yılında Ankara’da olacak. Üniversiteleri gericilikle teslim almaya çalışanlara, savaş çığırtkanlarına, YÖK’e ve AKP’ye karşı Türkiye’nin dört bir yanından gençler 9 Kasım’da buluşacak.

YÖK kurulalı 32 sene oldu. Bu 32 sene üniversitelerde YÖK’e karşı verilen eşit, parasız bilimsel ve anadilde eğitim mücadeleleriyle geçti. Bu sürenin son on senesi ise AKP iktidarının üniversiteleri teslim alma çabasına sahne oldu. AKP başaramadı, üniversiteliler teslim olmadı.

Ancak AKP durmuyor. Sürekli yeni yollar deniyor. Üniversitelileri tutuklamalarla sindirmeyi denediler. Toplumun AKP’ye karşı direnen bütün kesimlerini hedef alan AKP yargısı üniversitelileri de hedef aldı. Yüzlerce öğrenci, sadece AKP’ye karşı çıktıkları için tutuklandı. Ama bu yetmedi. Üniversitelileri sindiremediler.

“Her üniversiteye bir cami” ,“dindar ve kindar nesiller istiyoruz” dediler. Üniversiteleri gericilik eliyle teslim almaya çalıştılar. Gericilik eliyle kendilerine biat eden bir nesil yaratmaya çalıştılar. Üniversitelerde bu maya da tutmadı.

Üniversiteleri Suriye’ye yönelik savaş çığırtkanlıklarının bir parçası haline getirmek istediler. Birçok ilde üniversite yurtlarını Özgür Suriye Ordusu militanlarına açtılar. Üniversitelerde savaş yanlısı konferanslar düzenlediler. Yalanlarıyla bizleri Suriye halkına karşı kışkırtmaya, tezkereleriyle yalanlarının peşinden koşturmaya çalışıyorlar. Türkiye’de Kürt halkına yönelik politikalarında yaptıkları yetmezmiş gibi bir de Suriye’deki Kürtlere el atıyorlar. Kürt ve Alevi düşmanlığını yükselterek insanları Suriye’ye yönelik bir savaşa ikna etmeye çalışıyorlar. Ne yapsalar tutmuyor, gençlik bu haksız ve kirli savaşa ikna olmuyor.

Harçları kaldırarak gençliğin ağzına bir parmak bal çalmaya çalıştılar. Üniversiteli gençliğin yıllarca YÖK’e karşı verdiği parasız eğitim mücadelesini bir hamleyle unutturabileceklerini sandılar. Ancak, kimseyi parasız eğitim istediklerine inandıramadılar. İkinci öğretim harçlarını kaldırmamaları, AKP döneminde vakıf üniversitelerinin sayısında patlama yaşanması bu konuda samimi olmadıklarını gösteriyordu. Parasız eğitim konusunda samimi olmayanların piyasacılık konusunda samimi olduğu birçok üniversitede yemekhanelere yapılan zamlarla ortaya çıktı.

Ellerinde meşruiyetini yitirmiş bir disiplin yönetmeliği vardı. “Üniversitelerde siyaset serbest olacak” deyip yeni disiplin yönetmelikleri yazdılar. Aslında yalnızca daha uygulanabilir bir disiplin yönetmeliği istedikleri hızla açığa çıktı.

Şimdi de özel üniversitelerin önünü açacak, yurtdışındaki üniversitelerin Türkiye’de kampus kurmasına olanak sağlayacak, üniversiteleri tamamen piyasanın güdümüne sokacak yeni bir YÖK yönetmeliğinden bahsediyorlar. Mütevelli heyetlerini üniversite konseyi diye yedirip üniversitelilere söz hakkı tanımazken patronlara üniversite yönettirmeye çabalıyorlar, adına da demokrasi diyorlar. Bologna süreci adı verilen neoliberal dönüşümünün üniversitelerdeki bayraktarlığını yapmaya çalışıyorlar. 50/d yasasıyla üniversitelerde asistanları güvencesiz kılmaya çalışıyorlar. Bir de yaptıklarına reform deyip destek bekliyorlar. İstedikleri kadar çabalasınlar kaybetmeye mahkumlar.

YÖK’e karşı eşit, parasız, bilimsel, anadilinde eğitim hakkını, AKP’ye karşı Türkiye’nin geleceğini, emperyalistlere ve savaş çığırtkanlarına karşı barışı, AKP gericiliğine karşı özgürlüğü savunanlar 9 Kasım’da Ankara’da buluşuyor.

AKP, YÖK, sermaye, gericilik, emperyalizm kaybedecek! Üniversite kazanacak!

Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri, TKP’li Öğrenciler, Genç-Sen



BASINA KARŞI YAKIN TARİHİN DÜNYA ÇAPINDA EN BÜYÜK SALDIRISI!

Gazetecileri Koruma Komitesi ( CPJ) Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda yayınladığı raporda, Türkiye’de basın özgürlüğünün kriz düzeyine ulaştığı belirtildi ve “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor” denildi. 

TÜRKİYE’DEKİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SORUNU KRİZ DÜZEYİNE ULAŞTI
CPJ’nin raporunda, raporun Türkiye'de yaygın olarak görülen, gazetecilere karşı ceza kovuşturmaları açılması ve gazetecilerin hapsedilmesinin yanı sıra, hükümetin basında otosansürün içselleştirilmesi için başvurduğu çeşitli baskı yöntemlerine dikkat çekmek için kaleme alındığı belirtildi. Raporda, “Yaptığımız inceleme sonunda, başta Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere son derece baskıcı yasalar, aslen devleti korumaya yönelik bir ceza muhakemesi kanunu ve hükümetin basına yönelik en üst düzeyde katı üslubuyla karşılaştık. Türkiye'deki basın özgürlüğü sorunu, kriz düzeyine ulaşmış bulunuyor” denildi.

BASINA KARŞI YAKIN TARİHİN EN BÜYÜK SALDIRISI
Sert ifadelere yer veren CPJ Türkiye raporunda, şöyle denildi: “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor. Yetkililer, terör suçları veya devlete karşı suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsediyor, Türklüğü aşağılamak ya da yargılamayı etkilemek gibi suçlarla haklarında dava açıyor ve otosansürün yerleşmesi için çeşitli baskıcı taktikler kullanıyor. Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını, eleştirel yazılar yazan çalışanlarını uyarmaları ya da işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası açıyor. Erdoğan'ın hükümeti ülkenin en büyük medya şirketine karşı bir vergi kaçakçılığı davası yürüttü; şirketin zayıflamasıyla sonuçlanan bu davayla ilgili genel kanaat, siyasi sebeplerle açılmış olduğu.”

TÜRK YETKİLİLER ABARTIYORSUNUZ DİYE YANIT VERDİ
Türkiye’den yetkililerin itirazlarına maruz kaldıklarını ifade eden CPJ Raporu, “Türkiyeli yetkililer gerek CPJ'ye gönderdikleri yazılı yanıtlarda, gerekse yaptıkları açıklamalarda ülkenin basın özgürlüğü sorunuyla ilgili yapılan bağımsız değerlendirmelerin abartıldığını söylüyor. Hapis gazetecilerin sayısına itiraz ediyorlar ve tutuklu gazetecilerin çoğunun gazetecilikle ilgisi olmayan ağır suçlardan dolayı içerde olduklarını öne sürüyorlar” denildi.

61 GAZETECİ DOĞRUDAN GAZETECİLİK FAALİYETLERİNDEN HAPİSTE
Raporda, 1 Ağustos 2012 itibariyle toplamda 76 gazetecinin hapiste olduğunun saptandığı belirtilerek, şöyle denildi: “Her bir vakanın tek tek ve ayrıntılı olarak incelenmesinin ardından CPJ, en az 61 gazetecinin doğrudan, yayınlanan yazıları ya da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste olduğu sonucuna vardı. Diğer 15 gazetecinin davalarıyla ilgili eldeki deliller daha muğlak olmakla birlikte, CPJ araştırmaya devam ediyor. CPJ'nin analizi, yetkililerin, yasadışı gruplarla ilgili yapılan haberleri ve hassas konuların araştırılmasını doğrudan terör veya devlete karşı gerçekleştirilen diğer fiillerle eş tuttuğunu ortaya koyuyor. CPJ araştırmasında ayrıca tutuklu yargılama uygulamasının da son derece yaygın olduğunu gördü. CPJ'nin araştırmasına konu olan gazetecilerin dörtte üçünden fazlası, haklarında bir mahkumiyet kararı olmaksızın hapiste tutuluyor ve mahkemenin kararını tutuklu halde bekliyor. CPJ'in hapisteki gazetecilerle ilgili araştırma yaptığı 27 yıl boyunca, tutuklu gazetecilerle ilgili kendi rekorunu kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda, kendi kendine rakip olan tek ülke Türkiye oldu. CPJ raporlarına göre Türkiye 1996 yılında 78 gazeteciyi hapse atmıştı. Bugün ise Türkiye'deki hapis gazetecilerin sayısı İran, Eritre ve Çin gibi en baskıcı ülkeleri fersah fersah geçiyor.”

GAZETECİLERİ DEVLET DÜŞMANI İLAN ETMEK
Ağustos 2012'de, hapiste olan gazetecilerin yüzde otuzu hükümete karşı komploya karışmakla ya da yasadışı siyasi gruplara üye olmakla suçlanıldığı belirtilen raporda, şu saptamalara yer verildi: “Bazıları, savcıların hükümeti askeri darbeyle devirmeyi amaçlayan kapsamlı bir komplo olarak tanımladığı, varlığı henüz mahkemelerce ispatlanmamış Ergenekon çetesiyle bağlantılı olmakla suçlanıyor. Hükümetin teorisine göre, gazeteciler ortamı darbeye elverişli hale getirmek için toplumsal kaos yaratacak haberler yayınlıyordu. İkisi de saygın gazeteciler olan Ahmet Şık ve Nedim Şener, Ergenekon çetesine yardım etmekle suçlanarak bir yıldan uzun bir süre tutuklu yargılandılar. Hükümet, Şık'ın; Şener'in yardımlarıyla Ergenekon komplosuna yardım edecek bir kitap yazdığını iddia ediyordu. Şık gerçekten de hassas bir konu hakkında, İslami Fethullah Gülen hareketinin giderek büyüyen etkisiyle ilgili bir kitap yazıyordu. Şener, Şık'a yardım etmediğini ifade etti ama o da 2007 yılında işlenen gazeteci Hrant Dink cinayetinin çözülmemesinde yetkililerin sorumluluğunu anlatan kitabıyla hükümeti öfkelendirmişti. CPJ, yaptığı inceleme sonucunda, Şık ve Şener'e yöneltilen suçlamaların sebebinin bu iki gazetecinin mesleki faaliyetleri olduğu kanaatine varmıştır.”

KÜRTLERLE İLGİLİ HABER YAPMAK TERÖR SUÇU
Ağustos 2012'de hapisteki gazetecilerin yaklaşık yüzde yetmişi, yasadışı PKK ve KCK beyanları ya da faaliyetleri hakkında haber yaptıkları için "terör örgütüne yardım" ile suçlanan Kürt gazetecilerden oluştuğu belirtilen raporda, “Özellikle Dicle Haber Ajansı ve Türkçe basılan Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının yanı sıra, tamamı Kürtçe basılan günlük Azadiya Welat gazetesinin çalışanları da hedef alınıyor. CPJ, Ağustos 2012'de araştırmasını sürdürdüğü sırada, Azadiya Welat'ın önceki üç genel yayın yönetmeni hapisteydi. CPJ'nin Kürtlere yönelik kovuşturmalarla ilgili yaptığı inceleme, hükümetin PKK veya diğer yasadışı Kürt gruplar lehine yapılan haberleri bu örgütlere gerçek anlamda yardım etmekle eş tuttuğunu gösteriyor. Tüyo alma, haber dağıtımı, röportaj yapma, meslektaşlarla haber paylaşma gibi en temel habercilik faaliyetleri, savcılarca terör eylemleri olarak tanımlanmış durumda” denildi.

TÜRKİYE'NİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SORUNU AB ÜYELİĞİ İHTİMALİNİ AZALTIYOR
Basın özgürlüğü sorununun Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedeflerini de zorlaştırdığının vurgulandığı raporda, “Hükümetin, medyanın bekçilik görevini elinden almak ve muhalif sesleri bastırmak için gösterdiği çabalar, Türkiye'nin uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşmasını güçleştirecektir. Ülkenin ekonomik geleceği hala Avrupa'yla bütünleşme sürecine bağlı, ama Türkiye'de basın özgürlüğü sorunu Avrupa siyasetçileri ve bürokratları arasında temel bir sorun olarak görülüyor. Sorunların çözümlenmemesi, Avrupa Birliği üyeliği ihtimalini azaltıyor” görüşüne yer verildi.

TÜRKİYE – ABD YAKIN İLİŞKİSİ DE TEHLİKEDE
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri ile olan kısmen Ankara'nın bölgesel bir demokrasi modeli imajıyla bağlantılı olan yakın ilişkisinin de tehlikede olduğu belirtilen raporda şöyle denildi: “Türkiye, kendini özgürlükler konusunda bölgesel lider olarak sunmaya devam ediyor. Ülkenin ABD büyükelçisi Namık Tan'ın CPJ'ye gönderdiği, Haziran 2012 tarihli mektubunda da belirttiği gibi, "Temel özgürlükleri garanti altına almanın demokrasimiz için çok önemli olduğu görüşüne sıkı sıkıya inanıyoruz. Bu, Türkiye'nin bölgemizdeki diğer birçok ülke için örnek teşkil ettiği şu dönemde daha da önemli." Ancak bu tür iddialar, Türkiye'yi İran gibi dünyanın en aykırı ülkeleriyle aynı yere yerleştiren, gazetecilerin yoğun olarak yargılanması gerçeğiyle çelişiyor. Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik tehditler hakiki. Ama bu, muhalefet etmenin terör suçuyla aynı kefeye konduğu bir ortamın yaratılmasını meşru göstermez. Yasaları tek tek değiştirmek ve ek reformlar yapmak sorunu çözmeyecektir. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin, eleştirel görüşlerin sistematik olarak bastırılmasını sona erdirecek ve ülkenin medya üzerinde baskı oluşturan yaygın sistemini parçalayacak siyasi iradeyi göstermeleri gerekiyor.”

CPJ’DEN BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A ÇAĞRI
Gazetecileri Koruma Komitesi Türkiye’de basın özgürlüğünün iyileştirilmesi konusunda da çeşitli tavsiyelerde bulundu. CPJ Raporunda Başbakan Erdoğan’a “Eleştirel gazetecilere karşı hakaret davaları açmaktan, alenen itibarlarına saldırmaktan ve eleştirel haber medyasına üsluplarını hafifletmeleri için baskı yapmaktan vazgeçin. Hükümet olarak özgür basının Türkiye toplumu için sahip olduğu önemli rolü tanıdığınızı açıklayın. Eleştirel yorumcuların, hükümetin müdahalesi olmadan işlerini yapabilmeleri için işlerine geri dönmelerine izin verin” çağrısında bulundu.

HÜKÜMETE ÇAĞRI: GAZETECİLELERİ SERBEST BIRAKIN"
Gazetecileri Koruma Komitesi yayınladığı raporda hükümet’ten tutuklu gazetecileri serbest bırakmasını istedi. CPJ hükümete yaptığı çağrıda, şöyle denildi: “Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu olan tüm gazetecileri, yaptıkları faaliyetler hükümetçe saldırgan olarak nitelenen görüşleri destekliyor olsa da, serbest bırakın. Gazetecilere yaptıkları haberler veya yazdıkları köşe yazıları nedeniyle açılmış davaları durdurun. CPJ'nin belgelediği onlarca davada hükümet gazetecileri yalnızca mesleki faaliyetleriyle ilgili kanıtlara dayanarak terör ve devlete karşı işlenen suçlar nedeniyle gözaltına alıyor. Gazetecilere karşı terörle mücadele yasalarını kullanmaktan vazgeçin. CPJ incelediği birçok davada, yetkililerin hükümetçe saldırgan bulunan siyasi görüşlerin açıklanmasına terör eylemi muamelesi yaptığını belgeledi. Böylesi bir uygulama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. Maddesine aykırıdır. Gazetecilerin iddianame hazırlanırken veya yargılanırken uzun süre tutuklu kalmaları uygulamasından vazgeçin. CPJ'nin araştırmaları gazetecilerin aylarca ve hatta yıllarca herhangi bir suçtan mahkum edilmeden alıkonduğunu gösterdi. Ceza kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda haber yapmayı ve eleştirel veya muhalif görüşleri yayınlamayı suç sayan maddeler dahil basına karşı yaygın olarak kullanılan tüm yasaları kökten ve kapsamlı olarak değiştirin. Bu yasalara yapılacak değişiklikler hakkında Türkiye'nin medya kurumları ve basın özgürlüğü örgütleriyle birlikte çalışın.5651 No'lu kanun dahil interneti düzenleyen tüm yasa ve yönetmelikleri uluslararası ifade özgürlüğü standartlarıyla uyumlu hale getirecek şekilde kapsamlı bir reform yapın. Binlerce web sitesi herhangi bir kamu veya adli denetimden geçmeksizin 5651 No'lu kanun uyarınca erişime kapatılmış durumda.Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün korunması için uluslararası hukuk standartlarıyla ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülükleriyle uyumlu, kapsamlı bir anayasal reformu hayata geçirin. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Temmuz 2012'de sunduğu önerge gibi basın özgürlüğünü anayasal düzeyde kısıtlayacak her türlü çabayı reddedin. Temmuz önergesi ulusal güvenlik, yargı sistemi ve insan hakları gibi konularda bağımsız gazeteciliği neredeyse imkansız hale getirecek ve ifade özgürlüğüyle ilgili uluslararası standartlara aykırı olacaktır.”

AB’YE "TÜRKİYE’YE GAZETECLERİN SERBEST KALMASI İÇİN BASKI YAPIN"
Raporda, AB’nin Türkiye’ye basın özgürlüğünü ve gazetecilerin serbest bırakılması konusunda baskı yapması istenildi. JPJ AB’ye şu çağrıda bulundu: “Türkiye yetkililerine ifade ve basın özgürlüğünü kullandıkları için hapsedilen tüm gazetecileri derhal serbest bırakmaları için baskı yapın. Türkiye liderlerine başta ceza kanunu ve terörle mücadele kanunundakiler olmak üzere ifade ve basın özgürlüğünü gereksiz yere kısıtlayan tüm yasa maddelerini kaldırmaları ve yasaları Avrupa ve uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirmeleri çağrısında bulunun. Türkiye'nin AB üyeliğinin, ülkenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülüklerine uygun davranmasına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin başta ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili kararlarının etkin bir biçimde hayata geçirilmesine bağlı olmasında ısrar edin.Avrupa Parlamentosu Türkiye'de basına yönelik saldırıları yakından izlemeli ve basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili düzenli oturumlar düzenlemelidir.”

ABD STRATEJİK İLİŞKİNİN SÜRMESİ İÇİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA ISRARCI OLMALIDIR
Gazeteclileri Koruma Komitesi ABD'ye de Türkiye'ye baskı uygulanması yönünde çağrıda bulundu: “Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı Türkiyeli liderlerle yaptıkları iki taraflı ve çok taraflı toplantılarda basın ve ifade özgürlüğü ile konuları gündeme getirmelidir.ABD liderleri Türkiye'yle stratejik işbirliklerinin devam etmesi için Türkiye'nin ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili uluslararası standartlara uygun davranması gerektiğinde ısrarcı olmalıdır.ABD Kongresi'nin Senato Dış İlişkiler Komitesi, Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi, Tom Lantos İnsan Hakları Komisyonu dahil Kongre, Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili açık toplantılar düzenlemelidir.”


(Anka)



AKP TELEFON DİNLEMELERİ İÇİN 1 MİLYAR 510 MİLYON TL BÜTÇE AYIRDI!

Telefon dinlemeleri üzerine gündeme gelen TİB’in de bağlı olduğu Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na 2013 yılı bütçesinden tam 1 milyar 510 milyon TL ayrıldı.

AKP’nin, MİT’in ve Jandarma’nın telefon dinlemesini yaptığı TİB’in de bağlı olduğu Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na 2013 bütçesinden tam 1 milyar 510 milyon TL ayrıldı.

İnternet Yasakları da TİB’den
Telekomünikasyon sektörünü düzenleme ve denetleme amacıyla kurulan ve telefonların dinlenmesi konusunda da düzenleyici üst kurul olan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna, 2013 yılı bütçesinde 1 milyar 510 milyon lira ayrıldı.

MİT Emniyet ve Jandarma’nın yaptığı telefon dinlemeleri, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) bağlı Telekomünikasyon İletişim Bakanlığınca (TİB) yapılıyor. Koordinasyonu mahkeme kararları sonrası TİB sağlarken, dinlemeler MİT Emniyet ve Jandarmanın kendi birimlerinde yapılıyor. TİB aynı zamanda internet konusundaki yasakları da uyguluyor ve bazı internet sitelerine erişimi engeliyor.

İşte 2013 Bütçesi
2013 yılı bütçesinde, diğer kurullara ayrılan paylar da belli oldu. Buna göre Radyo Televizyon Üst Kuruluna 162 milyon lira, SPK’ya 95 milyon 510 bin lira, BDDK’ya 200 milyon lira, EPDK’ya 137 milyon 290 bin lira, Kamu İhale Kurumu’na 105 milyon lira, Rekabet Kurumu’na 57 milyon 400 bin lira, Tütün ve Alkol Piyasası Kurumu’na 64 milyon 620 bin lira, Kamu Muhasebe ve Denetim Kurumu’na da 31 milyon 921 bin lira ayrıldı.

Özel bütçeli kurumlar arasında ise en yüksek payı 8 milyar 873 milyon lira ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü aldı. Karayolları Genel Müdürlüğüne 6 milyar 962 milyon lira verildi. Üniversiteler arasında ise en büyük pay 713 milyon 478 bin lira ile İstanbul Üniversitesi’ne ayrılırken, bunu 518 milyon 557 bin lira ile Ankara Üniversitesi izledi.


Gazeteport



ŞŞŞTTT!!! ALOOOO! YENİ SAYI ÇIKTI!

Merhaba hanımlar ve beyler, Bi Haber Fanzin okulların açılmasıyla yazın verdiği tatili bitirmenin gerekliliğini kavradı ve hemen yeni bir sayı patlatma eylemine girişti. Bu eylemin sonucu olarak Bi Haber Fanzin'in yeni sayısı patladı gitti! Şimdi buraya sadece kapak resmini koyuyoruz. İsteyen bize alt tarafta yazacağımız bir sürü kanaldan ulaşabilir ve fanzini isteyebilir. Tabi birde 'bu yeni sayıyı ne zaman siteye koyacaksınız?' diye sorularla karşılaşıyoruz. Şimdilik yeni sayı çıkınca koyacağız diyelim ama canımız sıkılırsa erkende koyabiliriz, ruh halimize bağlı yani neyse. Şimdi sizleri olağanüstü estetik, güzel mi güzel, adeta harikalar diyarından bir tablo olan kapak resmimiz ile baş başa bırakalım... 


2 Ekim 2012 Salı

BUNA GİDİLİR!

Malum memleket gündemi çok kaypak, sürekli değişiyor. Buna rağmen bu sirkülasyon kimi konuların önemini azaltamıyor. Bu konulardan biride 4+4+4 meselesi. İçeriği çok geniş olan bu meseleyi şöyle anahtar kelimelerle tanıyabilirsiniz; Eğitimin gericileştirilmesi, eğitimin piyasalaştırılması, çocuk işçiler, çocuk gelinler ve dindar nesiller. Yani olay mini mini birler önlerinde Tayyipler tekerlemesinde olduğu gibi net ve gerçektir. Biz anahtar kelimeleri verdik. Eğer daha geniş bilgi istiyorsanız Eğitim Sen 3 No'lu Şubede cumartesi 18.00'da yapılacak ve Eğitim Sen 1 No'lu şube başkanı Abdullah Tunalı'nın konuşmacı olarak katılacağı '4+4+4: Eğitimde Gerici ve Piyasacı Dönüşüm' başlıklı panelle katılmalısınız. Bizden söylemesi buna gidilir!




1 Ekim 2012 Pazartesi

BU DAVET BİZİM!

Yine bir öğretim yılının başındayız... Bu yılda kim bilir ne gibi maceralar, ne gibi sınavlar ve ne gibi saçmalıklar bizi bekliyor. Yeni bir yıl başlarken Bi Haber Fanzin'de yeni bir şeyler getirmek gerek diye düşünüyoruz. Tabi bizim yazıları yazan bir İhtiyar Heyetimiz mevcut, onlarında akıllarında bir şeyler var ama asıl yeniliği hitap ettiğimiz insanlar getirecek bu nedenle ihtiyar heyetimizden bir arkadaşımızca kaleme alınan aşağıdaki yazıyı yayınlamayı uygun buluyoruz. Sahiden Bi Haber'de beraber karalasak ya?

Bu sınavı kazanmalıyım. Evet kazanmalıyım. Sınavı kazanmak derken? Yani hangi bölüm, üniversite, şehir? Kim için, kimin kazanma bakış açısına göre?

Artık şu sınav sonuçlarım gelsin. Yeter ama yerim belli olsun. Sahi senin sonuçların mı? O sıralama doğru mu? O sınav seni gitmen gereken yere mi götürüyor?

Harç kalkmış. Yok, kalkmamış. Kayıt ne zaman, nerde kalcam ki? Var mıdır tanıdık aynı yeri kazanan?

Dondurup bir daha mı hazırlansam? Çok çalışıp yatay geçiş mi yapsam? Eee ben bu bölümü başlamışken bitiriyim de bitirince ne yapcam ?

Eee üniversite o kadar da zor değilmiş vizeler iyi geldi, daha az mı kassam? Eee dersleri kasmasam da ne yapsam?

İşte buradan sonrasını ben anlatayım. İzmir büyük, seçenek çok. Neler yaparsın neler.

Mesela sabahlara kadar mekan mekan gezer sonra öğlene kadar yatar süslenip arkadaşlarınla ‘kahvaltıya’ gidersin. Sonra derse uğrarsın ama hoca çok sıkıcı olduğundan zaten sınıfta kalsan da senin için bişey değişmiyodur kesin. Bu nedenle çıkar bi de akşam için hazırlanır Alsancak yolunda ilerlersin. Tabi gün geçtikçe kılık kıyafete, makyaja (kadınlar için) yatırdığın para artarken sen de ilk tatilde evde bi şok yaşatırsın.

Belki aradığın arkadaşları bulamamış, sırf yalnız kalmamak için de milletin kahrını çekemeyeceğin için kendini internete, oyunlara vermişsindir. Belki de lise de daima görüşeceğini ve aynı ilgiyi bulacağını düşündüğün arkadaşların gittikleri şehirdeki yoğunluklarından seninle bu yalnızlığı paylaşamamış depresyonu eşiğine gelmişsindir. Ders mi? Sanki sınıftakiler sana tuhafmışsın gibi bakıyolar boşversene. Zaten gitmek istemiyo musun?

Ya da… haberim var geçen bi afiş gördün di mi? Bi kere de kağıt uzattılar ama sen yine reklam kağıdı sandın almadın sonra fark ettin. Aslında sen kitap okumayı da severdin şu sınav maratonundan önce. Hatırlıyorum, sen o dizilerde tikilere değil düşüncelere özenirdin hep. Aslında üniversiteye gelince kulüplere üye olmaya, kültür sanat etkinliklerini, kurslarını takip etmeye kalktın ama olmadı işte. Tek olmuyor, hem istediğin sponsor aramak, konsere gitmek değil sadece. Hani o afiş vardı ya peşine düş. Çok ciddiyim. İnan başka bir hayat var. Kardeşlik var, paylaşmak var, bilim var, umut var. Ayrıca haberim yok sanma senin karaladığın şeylerde vardı kağıtlara. Kalemleri kırmadan, sinirden arkalarını ısırmadan Bi Haber’de birlikte karalasak ya.