29 Ağustos 2012 Çarşamba

YÜRÜ BE İDRİS - ORÇUN MASATÇI

Efendim ben ilkokul 3. sınıfı İstanbul'da okudum. O dönem herkese
ezberletirlerdi adresi, çocuk kaybolduğunda birine söylesin de
götüreversin eve diye. Demek henüz organ mafyası yokmuş, çocuk
tacizcileri de gardiyanlık sınavında filanmış herhalde. Her neyse Faik
Reşit Unat ilkokulunda okudum ben. Kadıköy-Feneryolu, Ebru sokakta
oturuyordum. Alem bir apartmanımız vardı. Üst komşumuzun bir çocuğu
vardı ki, tam evlere şenlik, adı: İdris. Aman karışıklık olmasın başka
bir İdris'le alakası yok zaten yaşım da akranı olmaya yetmez. O zaman
mahalleli çocukların en sevdiği çağrı biçimiydi "İdris pabucu yarım /
çık dışarıya oynayalım". Bir gün bu İdris'in evine Ankara'dan
tanıdıkları geldi. Böyle kocaman gözlüklü bir çocuk, adı: Melih. "Gel
Melih oynayalım", yok oynamaz. "Gel Melih mahallenin en iyi takımı
bizde kaleye geç". Yok oynamaz. Biz böyle ısrar ederken ne dese
beğenirsiniz "Ben o takıma başkan olayım". "Yahu etme, eyleme, bizim
takım alt tarafı sokak takımı, n'apacaksın başkan olup?" Tutturdu ya
bir kere, biz de kurtulalım diye "Ol" dedik. Öyle uzun hikaye ki,
başka bir yazının konusu. Ben o sırada ebru kursuna gidiyorum annemin
zoruyla. Resim yaparken, oyun hamurlarıyla da bibloya benzer şeyler
yapıyorum. Onların biblo olduğunu bir tek ben biliyorum tabi. Bir gün
bu Melih gördü benim canım biblolarımı, tutup yere fırlatmaz mı "Ucube
bunlar!" diye bağırmaz mı.. "Yahu" dedim, "Sen nereden duydun bu
kelimeyi, biz daha çocuğuz, o ne demek öyle?" "Aşağı sokakta Recep
Abim var, ondan öğrendim" dedi. Biz de "Atma Recep, din kardeşiyiz"
diye espri yapınca iyice delirip bu sefer "Tükürürüm lan ben böyle
bibloya da, sanata da, sana da" derken ağzının ortasına Ankaraca
'gömçürtmek' ifadesiyle anılan hamleyi yapmak kaydıyla, İdris'e
veryansına başladım "Bak İdris, bu adamı daha da getirme yanımıza
olmaz böyle şeyler bu mahallede" filan derken biz okula geldik. Türkçe
dersindeyiz. Konumuz kompozisyon. Hoca dedi ki, "Yazın bakalım
aklınızdan geçenleri". Tam biz yazarken, nasıl pis bir koku sınıfta,
nasıl pis bir koku. Sanki lağım patladı. Hoca İdris'in kızarmış yüzüne
bakarak "Ayıp değil mi ki oğlum, açın pencereleri" derken İdris bir
anda bağırıp sınıfı velveleye vermesin mi: "Doğal valla, ne var alla
allah. Yüzde yüz doğal bir gaz bu!" Gülsek mi, ağlasak mı bilemeden
teneffüs zili çaldı. Çıktık. "Sen ne yazdın" dedi bana İdris.
"Özgürlüğü" dedim. "O paçavraları ağzına tıkarım senin" dedi... Ne olmuş
olabilir siz düşünün hele.. Bu arada okuduysan sevgili komşum İdris,
hala bağırıyor bizim mahallenin çocukları "İdris pabucu yarım / çık
dışarıya oynayalım!"

Hadi be İdris, yürü be...

***

Çok iyi buldum, güldüm. En az, bi' Aziz Nesin estetiği.. Bir oyuna
eklemlenebilir veya başlı başına bir sokak oyunu olarak da
düşünülebilir, adapte edilebilir bu yazı bence.

Negatif eleştiri şu olabilir, o konuya değinmek ve oradan finale geçiş
yapmak yine çok iyi fikir ama şu anki haliyle "ne yazdın" dedin bana
İdris. "Özgürlüğü" dedim. "O paçavraları ağzına tıkarım senin" dedi..."
kısmı biraz sonradan bu yazının sonuna eklenmiş gibi, doğal edebi
akıcılığı o kısım biraz bozuyor şu anki haliyle sanki. Yani felsefi
olarak iyi, estetik olarak o kısım tam olmamış bir tat bırakıyor
sanki: Öneri ise şöyle olabilir:

"... "Özgürlüğü" dedim. İdris garip çocuktu, 'özgürlük' deyince ondan
ne anlıyorsa artık, "O paçavraları ağzına tıkarım senin!" dedi...
Sonrasında ne olmuş olabilir, siz düşünün hele.."

gibi olursa, sanki o araya eklenen cümle edebi akıcılığı bozan eksik
halkayı tamamlıyormuş gibi geliyor bana. 1 cümleyle bir 'sebep' de
koymak lazım sanki oraya. Faşizmi masumlaştırmadan falan.


BirGün



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder