ÖĞRENCİ YEMEKLERİ


PATLICAN KEBABI

Genelde yapmadığım bir şeyi yaparak bu sayımızdaki yemeğimizi yemek yapmayı ‘alt tarafı soğanı, salçayı kavurup; sebzeleri, suyu tencereye koymak ’ olarak tanımlayanlara ithaf etmek istiyorum. 

Yemeğimizin ana maddeleri kıyma ve Deli elması. E hadi arayın bulun bakalım. Yeşillikler diyarı İzmir pazarlarında belki bulursunuz. Ama sınav haftası öncesi çok yormak istemiyorum sizi ve açıklıyorum mealini; patlıcan. Ama ben deli elması ismini çok sevdim. Domatese aşk elması, patatese altın elma dendiğini biliyorduk zaten. Ee hepsi de bir şekilde güzelleme. Ama deli elması; pek bir hor görülmüş olsa gerek diye düşünüyor insan. Oysa Anadolu topraklarında cennet meyvesi denilmiş, Antep’te ve bugün savaşın sofrası yapılmaya çalışılan Suriye mutfağında baş tacı sofralar sultanı yapılmıştır. 

Bizde patlıcana dair en yaygın bilgi(acı patlıcanı kırağı çalmaz lafını saymazsak tabi) içinde nikotin olduğudur. Hatta ‘sigara bırakmak istiyorsanız patlıcan yiyin’ diyen doktorlar da muayenehanelerde olmasa da ekranlarda bol bol karşımıza çıkmadı değil. Ama biz de şunu dile getirelim ki patlıcanın kesinlikle zararı yoktur. Çünkü içinde antioksidan barındırır. Bu nedenle tam da okulun yeni açılmasıyla bolca açtığı kesesinin ağzından sonra ‘Şu sigara çok para götürüyo ya!’ deyip sigarayı bırakmaya meyil edenlere bir yol olarak hala geçerliliğini koruyor. Ve buna istinaden yemeğimize başlıyoruz. Yemeğimizin Adı: Patlıcan Kebabı.

Patlıcanları yıkıyor(1 kg bir tepsiyi doldurur), halka halka doğruyoruz. Daha sonra tuzlu suda yarım saat bekletiyoruz. Bu sırada yarım kilo kıymayı köfte yapmaya başlıyoruz. Yarım kilo olması da şart değil. Kuru ekmeği un gibi ufalayıp ekleyebiliriz. Hatta çubuk krakerin ufalanmış hali bile iş görür. 

Tuz ve baharatlar tarihte olduğu gibi yemekte de önemli kısımlardandır. Elbette soracaksınız ‘tarihte ne önemi var ki baharatların’ diye. Anlatıyorum: Baharatlar bugün gayet ucuz ve bol bol elimizin altında var, fakat 18. yy. da bu tamamen farklıydı. Karabiber kara altın denilecek, gramı altın gramı ile eşleştirilecek kadar değerliyken bu değer sömürge toprakları elde etmek için kan dökülen bir dönemde kan dökmeden yaratılan tek zenginliğin kaynağı olmuş. Bir tüccar olan Biberci Pierre muskat ve kuru karanfil tohumları çalıp Madagaskar, seyşel adalarına dikerek baharat tekelini kırmış. Bir zamanlar piyasanın bugünse hala mutfağımızın altını bu baharatları seçiş, kıvamını tutturmak ise yemek yaparken asıl maharetinizi göstereceğiniz yer. Ama ben kekik, pul biber ve yenibaharın patlıcan ve kırmızı ete yakıştığına inanırım. Eğer kırmızı seviyorsanız köftenizi 1 yemek kaşığına kadar salça da katabilirsiniz. Benim görüşüm köftede 1- 2 diş sarımsak ezip katmanın güzel olacağı yönünde. Eğer kokuda endişe ederseniz biraz da soğan ekleyin. Yok, yok ‘koktun iyice kok bari’ dediğimden değil. Soğan ve sarımsak birlikte tüketildiğinde koku yapmıyor da ondan. Hatta soğan ve sarımsağa dair sırası gelmişken başka bir bilgiyi de vermek isterim. Ebers papirüsü de yazılanlara göre tarihte ilk grev soğan ve sarımsak için yapılmış. İ.Ö. 550 de Eski Mısır’ da piramit inşasında çalışan işçiler amipli dizanterinin yaygın olduğu o dönemde buna karşı koruyucu olan soğan ve sarımsağı yeterli alamayınca çalışmayı reddetmişler ve bu eylemleri sonucu yeteri kadar soğan ve sarımsak almayı başarmışlar. Yeni kanun düzenlemeleri ile engellenmeye çalışılan sendikal örgütlenmeler ve işçi haklarının gündemde olduğu şu günlerde bu anekdotu anımsamak bile emeğiyle ekmeğini kazananların bir gün kazanacağı umudunu veriyor. 

Tekrar yemeğe dönecek olursak: Bunları karıştırıp köfte haline getirelim. Tepsiye 2 patlıcan arası 1 köfte koyar şekilde resimdeki gibi dizdikten sonra üzerine sos yapma sırası geliyor. Köfteye baharat koyduğumuz için bence sosa baharata gerek yok ama özellikle kokusunu sevdiğiniz bir baharat varsa eklemeniz yemeğe o kokunun daha fazla sinmesini sağlar. Onun dışında 2 kaşık salça su, yarım çay bardağı yağ ve tuzun karışımını tepsiye yemeğin üstüne boşaltıp ısıtılmış fırına vererek yemeğimizi hazırlamış oluyoruz. 

Soğanı, salçayı kavurup sebzeyi, suyu koymak kadar basit. Patlıcanı doğra, kıymayla baharatı karıştır. Üstüne salçalı su dök. Ama bu 3 cümle içinde bile birçok karar barınıyor. Marifet her birini doğru miktarda doğru yöntemle yapmaktadır. Ben patlıcanları kaynar suya batırıp çıkarırım mesela. Soğanı kavurduktan sonra salça, bazı baharatlar ve tuzu birlikte karıştırıp kattığım gibi. 

Yemek yapmak o kekik kokulu dağlardan inmiş sevgi kokusunu hissetmektir. Hizmet değil, hürmet değil sadece sevgi gösterisidir yemek yapmak sevenler için. Bunu basite indirgemektense bırakalım yemek yapmayı sevenler bize sevgilerini böyle sunsun. Eğer böyle bir niyetiniz varsa sizin de sevgiyle buluşturmak istediğiniz yetenekleriniz vardır. Bunları keşfedin. Unutmayalım: BEN’ i tanımazsak BİZ olamayız.

Afiyet olsun. Emeğiniz dostlarınızla yoğrulsun. Hiçbir yemek TEKEL çadırının önünde yenilmiş bir parça ekmek, ege üniversitesi yemekhane boykotunda paylaşılmış domatesler kadar güzel olmayacaktır. Ta ki kuracağımız bir sonraki dayanışma sofrasına kadar…


****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    **** 

TARİF VE PRATİK

Kitapçılarda ‘yemek kitapları’ olarak bulunan bölümlerde bir değişim yaşanıyor son zamanlarda. Bu bölümlere merakla bakan herkesin fark edebileceği bir şey aslında bu. Fakat mutfağın dünyasında yaşamaya karar verdiğimizden itibaren daha çok dikkatimizi çeken bu bölümler yemek tarifi kitapları ve diyet listelerinden pek öteye gidemediğinden yakın zamanda gözlerimizi bu bölümden ayırmamız kaçınılmaz oluyor. Henüz bu bölüme uğramamış ve bu değişimden önce bu raflardan ümidini kesmişler için bu değişimden bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. Aslında çoğunluk olarak raflar yemek tarifleri ile dolu olmaya devam etmekle birlikte artık TV aşçılarının kitaplarından ziyade ‘annelerinin kızları’ nın yemek tariflerine rastlama olasılığımız daha yüksek. Çoğunluğu başındaki biyografi dışında klasik yemek tarifi kitaplarının ötesine geçemiyor. Kimiyse anılarının içinde boğulurken yemek kokularını solumamızı engelliyor. Fakat nadir de olsa yemeğin, mutfağın tarihine, sosyolojik önemine değinen kitaplara rastlamak büyük bir umut kaynağı oluyor.

Diğer yandan bu ‘annelerinin kızları’ durumunun cinsiyetçi iş bölümüne katkı sunması ise masumane çocukluk anılarından öteye geçecek bir durumdur. Erkek aşçılara bakıp ‘Aslında erkekler daha iyi yemek yapar.’ diyenler ne kadar kadınların mecburi yemek yapma hizmetiyle mutfağın büyüsünden uzaklaştırıldığını göremiyorsa bu anneden kıza mutfak saltanatı durumunu destekleyenler de kadınları mutfağa hapsedecek olduğunu göremiyor durumdadır. Bizse her iki durumunda toplumun diğer koşullarını önemsemeden ortaya atılmış bu cinsiyetçi yargıların uzağında bir mutfak yaratmalıyız. Yemek yapmak bir sanattır. Herkes sanatçı olamaz. Her kadın veya her erkek sanatçı olamaz. Ve zaten kimse bunu yapmak zorunda da değildir.

Eğer konumuza geri dönecek olursak yıllardır rafları dolduran bu yemek tarifi kitaplarından söz etmek istiyorum. Onların mutfaklardaki yerinden…

Biz aslında genelde mutfaklarda kitap değil defter görürdük. Komşudan, köşedeki pastanenin ustasından, anneden ve hatta yemek tarifi kitabından yazılmış tariflerle dolu defterler olurdu mutfaklarda. Tüm bunların en ilginci ise yemek tarifi kitabındaki tariflerin deftere geçirilmesiydi. Şimdi düşünüyorum da; sanki o defter bizde olsa o yemeği yapan kadar güzel yapabilirmişiz gibi gelmesinin sebebi bu sanırım. Tüm bunlar mutfağın büyüsünü bozmamak için yapılmış şeylerdi belki de. Herkesin edinebileceği bir kitaptan yemek yapmanın herkeste ‘ben de yapabilirim’ izlenimi vermesini engellemek amacının sonucu ortaya çıkan bu defterler kitaptaki tarifleri kendi içine alınca nasıl bir sihir katıyor olabilir ki? Ve bu sihirli sayfalarda gezinen eller nasıl anında güzel yemek yapma yeteneğini alıyor? Tüm bu sorular ne kadar çocukça ise bugün internetten, kitaplardan ve hatta defterlerden tariflere bakarak yemek yapanlara başkasının yaptığı yemeği kendisininmiş gibi sunmuş muamelesi yapmak da bu kadar çocukça bir davranış. 

Aslında bu yargılamalara karşı sadece ‘Diyalektik ve Tarihi Materyalizm’ ve ‘Teori ve Pratik’ okumalarını bir de mutfakta yapmalarını önerip kenara çekilmek de bir yöntem olabilirdi ama basit hatırlatmaların hafızaları tazeleyeceğine dair umutlarım var. Alıntılar yaparak kimsenin vaktini almayacağım. Çünkü bu benzerliğin yeterince ayakları yere basar olduğuna inanıyorum. Öncelikle yemek kitaplarını kullananlara yukarıda değindiğimiz yargıyla bakanlara dair konuşmak daha yerinde olacaktır. Sorduğumuz soruların çocuksuluğunda da gizli olduğu üzere bir yemeği herhangi bir yerdeki tariften yapmak ona ayrı bir güzellik katmayacağı, yemeği yapan elleri büyülemeyeceği gibi yemeği yemeğin tarifini yazan kişiye ait veya sıradan da yapmaz. Zira bunu öne sürmek gastronominin bilim olduğu gerçeğinin yok saymak ve ancak bilginin, deneyimlerin birikerek gelişme yaşanacağını reddetmek olur. Elbet her yemeğin pratiğe geçişinde belli aşamaları vardır. Fakat en az aşamalı(basit demek istemiyorum) yemeklerde bile yöntem farklılıkları yeni lezzetler doğuracaktır. Bu yöntemleri ise o mutfağın sosyolojik, ekonomik durumu belirliyor. Tarifinde tereyağlı yapılacak yazan bir yemeği evde tereyağı yok diye yapmamak bir kaçıştır. O an mutfakta margarin varsa ona biraz safranla yakılmış margarin ekleyip kullanmaktır çözüm. Belki de aynı tarifte yazan karabiberin yemeği sunacağın insanlara uygun olmadığının tespitini yapıp yemeğe doğru tadı katabilecek ve yiyecek insanlara uyum sağlayacak baharatı bulmaktır. Ya da aynı şartlarda olduğu varsayılan tam malzemeli ve sahibi aynı veya sahipsiz yemekler? Aslında bu aşama tamamen moleküler gastronominin bir eseri diyebiliriz. Elbette hepimiz bu konuda yetişmiş bilim insanı ve/veya evinde mutfağını laboratuvara dönüştürmüş insanlar değiliz. Fakat bu örnek bize aslında bilimin her yerde olduğunu bir kez daha gösteriyor. Örneğin; 1 orta boy soğanı küp küp doğrayın yazması kişinin soğanı doğrayışını belirlemez. Bunu belirleyen deneyimlerdir. Bir güveçle zeytinyağlı yemeğe doğranacak soğanın boyutunu ancak bu tecrübeler sayesinde ayırt edebiliriz. Ayrıca bu işlemleri yaparken soğanı soyup suya atarak daha az gözümüzün yanmasını sağlamak, bıçağı ıslatarak doğramaya başlayarak dilimlerin birbirinden ayrılmasına mani olmak ancak bu deneyimlerle ortaya çıkacaktır. Diğer yandan o anki koşullara kapılıp yemeğin ana maddesini değiştirmek kavurmaya göre hazırlanmış bir yemeği son anda kızartmaya kalkışmak da yanlış olacaktır. Ya da yalnızca deneyim kazanarak en iyi yemeği yapmanın mümkün olacağına inanıp tariflere bakmamak, dünyanın yuvarlak olduğunu tekrar keşfetmek için uğraşır gibi birliktelikleri test edilmiş tatları görmezden gelip aynı tatları test etmeye kalkmaktan başka bir şey olmayacaktır.

Yemek tarifleri kültürlerin yansımasıdır. Heybetiyle övülen padişahlar, krallar için hazırlanmış yağlı yemekler saray yemeği olarak bize zamanını yerini anlatırken, paranın yokluğundan patatesin bolluğundan yıllarca patatesle doymaya çalışmış halkın mutfağında onun çeşitlerini görmek aynı dönemin farklı bir kültürünü aktarır bize. Yemek tarifleri yüzyılların deneyimi ile elimize gelmişken bunu inkâr etmek yüzyılları bir ömre sığdırıp bir de gelişmeyi beklemek kadar saçmadır. Fakat tarifler içerisinde gömülüp tarifleri uygulandığı an ki koşullara uyarlamaksızın aynen uygulamaya kalkışmak da bilimin, hayatın içinde barınan eleştiriden uzak bir şekilde belki de yanlış olduğunu bile bilmeden yanlışı tekrarlamaktır. 

Bir yemek tarifini uygulamak, bir yemek yaratmak cesaret ister. Ve cesaret doğru anda doğru miktarda olduğu zaman doğru sonuç doğar. Masaya en uygun tarifi en uygun cesaret seviyesinde hazırlayabilmek umuduyla… 



****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****  

KARANFİL

Mangal, ramazan pidesi kokuları ve tatil ile tekrar kavuştuğumuz anne yemeği lezzetiyle geçen aylardan sonra yine burada buluşmak sevdiğine yemek yapmak kadar güzel bir duygu. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, bundan önceki tariflerimizde öğrencilikten kaynaklanan alışkanlık ile bol bol yer verdiğimiz patates ve çeşitleri ile ilişkimize bir süre ara vereceğimizden emin olabilirsiniz. Zira patates her ne kadar içerisinde insan için gerekli tüm besleyici bileşenleri içeren, yağsız bir ürün olsa da mutfağımızda yarattığımız bu kalorik devrime son vermenin zamanı geldi. Ayrıca bunları yazışımızdan da anlaşılacağı üzere öğrenci yemeklerini yenileyerek ona yeni baharatlar katmaya karar verdik. Mesela biraz kuru karanfil koyacağız kenarlara, liberal bakteriler çoğalmasın diye. ‘Aaaah ah benim bi karın ağrım var da söyleyemiyorum Tayyipçim’ diyen Obama’ ya da zencefil vermeyi düşünüyoruz. Buna karşı beyni ve insancıl tüm uzuvlarının kangren olduğunu bu yaz da bize anlatmaya çalışan Tayyipçiğine ise sonunda çareyi bulabildik. Meğer babaannelerimiz zamanında Turgut’ la, Süleyman’ a bir türlü yutturamadıkları şuruplarının formülünü kenara saklamışlar. Açıklıyoruz… Saf alkol ve karanfil yağı. Evet. Bu sene bizi karanfil kurtaracak. Belki de bizi ancak karanfil olmak kurtaracak ve bu sene yine bunu anlayan birçok yeni arkadaş aramıza katılacak. 

Aslında Bi Haber’ deki diğer arkadaşlar da yaz boyu sitemizden mümkün olduğunca değindi bu yazıda değineceğim konulara, bu nedenle ‘Yemeğimi yapar giderim.’ diye düşünüyordum. Fakat bir yandan da yemeğimi sunacağım masaya bir el atmadan edemiyorum. Son birkaç ayı düşününce yapılırken hiç süzmeden aylarca bekletilmiş bir sirke gibi geliyor gündemler gözüme. Ele almaya iğrenecek boyuta getirdiler bu cam kavanozu fakat odanın kapısını kapatmak da çare olmuyor bu kokuya. Diğer taraftan bu sirkeyi gazetesine döküp camını parlatmaya çalışan onun bunun(ama katiyen halkın olmayan) gazetecilerinin de var olması ‘Acaba bu sirke bilerek mi böyle pis kokutuluyor?’ demeye sevk ediyor insanı. Neyse… ‘Bu mutfak bizim!’ diyor ve cam kavanoza doğru ilk adımlarımı atıyorum.

Önce Bi Haber’in yurdundan, üniversiteden bakmak lazım sanırım. Ve ilk adımda karşımıza çıkan her üniversiteye zorunlu bütünleme sınavı uygulamasının gelmesi oldu. Hem de ücretsiz(lütfetmişler ya). Sonra bir baktık, her yaz beklenen ‘harçlara zam yapıldı-yapılacak’ telaşının yerini harçların kaldırılması aldı. Sonra tam biz ‘Var bunda bi iş.’ demeden öğrendik ki ikinci öğretimler zaten harç ödemiyorMUŞ. O ödenen öğrenim ücretiyMİŞ. İkinci öğretimler için ayrıca yasa değişikliği gerekirMİŞ. E koca devlet şimdi bununla da mı uğraşsınMIŞ. Zaten daha çok çalışılsalarmış da birinci öğretim kazansalarMIŞ. Mış, miş, muş… 

Koca devlet nelerle uğraşıyor bir de bununla mı uğraşsınMIŞ. Aynı puanla başka bir üniversitede birinci öğretim okuyacak bir öğrenci o üniversitede ikinci öğretim okuyabilirMİŞ. Zaten yeterli istihdamı sağlamayan devlet bu kadar gence yeterli eğitimi de gece gündüz demeden aynı şartlarda vermek zorundayMIŞ. 

Ve tüm bu mışlaşmaların içinde (tamamen organik olan biber gazımızın içinde seyreltilmiş olarak bulunan ve yiyince öldüren) sri lanka biberi kadar acı olan ise bunların öğrenciler tarafından da söylenebilmesi. Bologna sürecinden, piyasalaşmadan bahsetmeden bu konudan bahsetmek elbet yüzeysel olacak ama tüm bunların farkında olmasa bile insan sadece insan olduğunun farkına varsa yine de der mi bunları acaba? Elbette bunları diyenler zaten parasız eğitim mücadelesi verenler değil ama bu mücadeleyi ikinci öğretimlerin de verdiğini biliyorsa, ikinci öğretimlerin yarısı kadar ödediği harcın kalkmasının bile madden ona verdiği rahatlamayı hissediyorsa toplanacak bu paranın başkalarını mağdur etmesi neden bu kadar mutlu ediyor acaba bunları diyenleri? 

Ve tüm bunların içerisinde kampüsten dışarı çıkıyoruz.

Bir sonraki adım… İzmir, Foça, kan, faşizm… İzmir’ le zorla yan yana getirilmeye çalışılan kelimeler.

Bir adım daha… Türkiye, savaş, Suriye, perişanlık.

Bir adım… Aylardır toplu sözleşmeleri ve bundan doğan haklarını hükümet ve Faruk Çelik yüzünden alamayan işçiler.

Bir adım… Kürtaj tartışmalarıyla bedenine dair kendi dışında herkesin laf söyleyebildiği ama yaz gelince yine yanında çocukları tarlalarda mevsimlik işçiliğin yükünü çeken, eve temizliğe giden kadınlar.

Bir adım… Daha oyun çağında okula alınan, ortaokulda meslekten habersiz meslek seçmesi beklenen ama genelde imam hatip dışında da meslek ortaokulu bulamayan, bulsa da seçmeli ders çıkmazında kalan 4+4+4 mağduru çocuklar.

Bu koku her yere bu kadar sinmişken yemek yapmak öyle zor ki. Bu sefer yemek yapmayacağız ama yaz boyu vişne, kayısı bahçelerinde dayanışma için sıvadığımız kollarımızı bir kat daha sıvayıp bu mutfağı da hep beraber temizleyeceğiz.



****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****  


RUS SALATASI 


Girdiler: 


  • 1 kavanoz garnitür 
  • ½ kavanoz önümüzdeki dekan seçimlerinde üniversitenin asıl bileşeni biz öğrencilerin söz hakkının olması konusunda AKP YÖK’ü kadar koyu mayonez 
  • 2 yemek kaşığı emektar Erdoğan sülalesi çocuk çakıcısı, hizmetçisi ve aşçısı emine Erdoğan’ın Tayyip tarafından yaptırılan yoğurtları kadar olmasa da Tayyib’in verdiği ucuz işçi ucuz toprakla sermayedarların işçilere yaptırdığı yoğurt veya süzme yoğurt 
  • 5 tane orta büyüklükte ve yenildiğinde suratımızda sendikalı görmüş Tayyip surat ekşiliği yaratmayacak kıvamda salatalık turşusu 


Üretim süreci: 

Önce salatalık turşularımızı boylamasına 4’e ayırdıktan sonra ½cm uzunluğunda doğruyoruz daha sonra bir kapta tüm malzemeleri kendi baharını yaşarken Amerika eli değmiş Ortadoğu gibi karıştırıyoruz.


****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    



KAKAOLU KEK 



Girdiler: 

  • 3 adet tayyip kafasının şekline uymuş aklına uymamış yumurta 
  • 1 su bardağı sözde ak parti gibi küflenmemiş yoğurt 
  • 1 su bardağı sıvıyağ 
  • 1 su bardağı toz şeker 
  • Akp-cemaat çatışmasında liberallerin akılları gibi toz şeklinde Un 
  • 1 paket Kabartma tozu 
  • 3 yemek kaşığı kakao 


Üretim Süreci: 


3 yumurtayı kırdım önce portakal dilimledim ince ince göz kararı da….yanlış girmişiz kusura bakmayın o Nil’in kekiydi. Ama şarkı üzerinden kek yapabileceğini düşünen arkadaşlara da bir dip not. Yok öyle bi dünya!!! Sizi yalnız biz düşünüyoruz, biz.

Neyse, gelelim kekimize. Önce bir kaba toz şeker, kakao ve kabartma tozunu koyuyoruz daha sonra 3 yumurtayı üzerine kırıp şekerin tane tane hali geçene ve karışım beyazlayana kadar çırpıyoruz. Daha sonra yoğurt ve yağı ekleyip karıştırıyoruz. Daha sonra karışımımız tutkunun içindeki akışkan çikolata kıvamına gelene kadar veya demir kaşıkla aldığınızda kaşığı yan çevirdiğinizde damla damla değil de bütün parça olarak akıyorsa tamamdır. Tepsinin veya kalıbın altını 1 yemek kaşığı yağ ile yağlayalım ve karışımı dökelim.180 derecede önceden ısıtılmış fırına sürün üstü kızarınca kürdanla birkaç delik açın ve tepsiyi ters çevirip kek düşene kadar 5 dk kadar bekleyin.


****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    


MÜCVER 


Girdiler: 

  • AKePe- cemaat savaşında rengini koyu yeşile çaldırmadan AKP tarafında saf tutmuş 3 kabak 
  • ½ çay bardağı un 
  • 1 adet uluslararası eylem alanlarından geçmiş tecrübeli yumurta 
  • Tüm doğa gibi tuz gölüne yaptıklarını da göstermeyip tamamen bizi düşündüklerini iddia edenlerin de bol bol dile getirdiği üzere az kullanılması gereken tuzdan bir miktar 



Üretim Süreci: 


Çakma AKP’ li kabaklarımızı rendeliyoruz. Daha sonra un ve tuzumuzu ekliyoruz ardından da yumurtamızı kırıp karıştırıyoruz. Bir tavada yağımızı kızdırıp kaşıkla karışımımızı içine atıp dağıtmadan kızartıyoruz. Dileğe göre yoğurtla da tüketebiliriz. 

NOT: Ayrıca billur tuz işçilerinin sendikal haklarını kullandıkları için işten çıkarıldığı bu süreçte onların haklı grevlerine destek veren boykotumuzu da unutmuyor ve billur tuz kullanmıyoruz.



****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    


PATTİS SALATASI


Girdiler:
  • 1kg feto-tayyip çatışmasına kurban gitmemek için saklandıkları toprağın altından çıkartılmış mitçiler gibi eğri-büğrü patates 
  • 1kg kuru soğanı 1 ay beklettikten sonra üzerinden çıkan yeşil yaprakları veya ayın 7sine denk gelirse hiç bu tür zahmetlere girmeden parasıyla direk satın aldığımız bir demet yeşil soğan 
  • Bülent Arınç kadar olmasa da maydanoz olmak deyimine hakkını verebilmiş bir demet maydanoz 
  • RTE’ nin tiner kullananların ağzına sürmekle tehdit ettiği pul biber ve karabiberden bir tutam 
  • Tüm doğa gibi tuz gölüne yaptıklarını da göstermeyip tamamen bizi düşündüklerini iddia edenlerin de bol bol dile getirdiği üzere az kullanılması gereken tuzdan bir tutam 



Üretim Süreci: 


Mitçi patatesleri yıkadıktan sonra daha çabuk haşlansın, tüp bitmesin diye 4e bölüp bir tencerede haşlıyoruz bu sırada yeşil soğan ve maydanozları doğrayalım. Haşlanmış patateslerimizi doğradıktan sonra soğan, maydanoz, baharat ve bir yemek kaşığı sıvıyağı ekliyoruz. 

NOT: Ayrıca Billur Tuz işçilerinin sendikal haklarını kullandıkları için işten çıkarıldığı bu süreçte onların haklı grevlerine destek veren boykotumuzu da unutmuyor ve Billur Tuz kullanmıyoruz.


****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    


PATATESLİ KREP


Girdiler:
  • 1 adet ( geçen sayıda da yer verdiğimiz unutulmaz faktör ) yumurta
  • ½ çay bardağı ( kadının, çocuğun, yaşlının her gün içmesi gerektiği söylenen ama nedense litresine yapılan zammın son 2-3 yılda Guinness rekorlar kitabına girmeye hak kazanan içecek) süt
  • 1 adet küçük küp küp doğranmış ( öğrencilerin makarnadan sonraki en büyük dostu ) patates


Üretim Süreci:

Öncelikle patateslerimizi küçük küpler halinde doğrayıp yılbaşı zammını duyup muhtemelen daha az koyduğumuz yağımız cızırdayınca patatesleri içine atıp kızartıyoruz. Daha sonra süt, tuz ve yumurtayı bir kasede asimile edip yağından çıkarttığımız patateslerimizin üzerine döküyoruz (eşit patates dağılımının sağlanması için yumurta enflasyon oranından faydalanmamız önemli bir ayrıntı gözden kaçırmayalım). 3Dk içinde servise hazır. Hem de meclis yemeklerinden daha ucuza.

NOT: 2 sayıdır yumurtalı basit tarifler vermek zorunda kalıyoruz ara tatili sonrası evde yiyeceklerimizin ve getireceklerimin kösemize renk katacağından emin olabilirsiniz.


****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    ****    


MENEMEN

Menemenin Girdileri:

  • 3 adet suni denge bozucu yumurta(menemenin dengesini sağlayıcıdır aynı zamanda)
  • 5 adet utanmış Tayyip kırmızısı domates(o kırmızıyı en son gören Tayyip’ in küçükken bezini değiştiren komşu teyzeymiş. Tonu yakalamak zor olabilir.)
  • 1 adet orta yolcularla yatıp orta boylu kalkmış soğan
  • 3 tane cemaat yeşili, fetonun uçağının bıraktığı iz gibi ince biber

Üretim Süreci:

Önce İran’ daki tartışmalara konu olan dünya gibi düz tavamızı ocağa koyuyoruz. İçine nedense en ucuzu yeşil şirketli sarı renkli orkide olan sıvı yağımızdan 2 yemek kaşığı koyup yağın kızmasını bekliyoruz. Daha sonra küçük ve küp küp doğradığımız soğanları, tuz ve gönlümüzce baharatları ekliyoruz. Daha sonra Emine Bedel diliyle pembeleştiğini hiç görmediğimiz için anneanne söylemiyle ölen soğanlarımızın yanına doğradığımız biberleri de ekliyoruz. Yalnız çok dikkat edelim cemaat yeşili biberlerimiz tavaya düştüğü anda yağlardan kendinizi korumanız gerekebilir. Ardından da kabuklarını soyup doğradığımız domatesleri ekleyip karıştırıp ağzını kapatıyoruz. 3-4 dakika sonra yumurtaları kırıp karıştırarak yumurtaların içinde pişmesiyle ocağı ve tavanın kapağını kapatalım 1 dakika sonra ürün hazır. Menemenin tüm emekçilerine hakkını verip ‘’Emeğine Sağlık’’ demeyi unutmayalım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder