Ne desek, nasıl başlasak
bilemiyoruz. AKP ve RTE sağ olsun bizi yanıltmadı. Referandum süreci
ve öncesi sosyalist solun yaptığı bütün değerlendirmeler, bütün tahminler ve
'niyet okumalar' gerçek oldu. Bizim tarih önünde her söylediğimiz doğrulanırken
ve haklılığımız kanıtlanırken, 'yetmez ama evet'çi tayfanın da rezilliği,
rüsvalığı, ve bilcümle aptallığı ifşa olmuş oldu. Tabi bu zevatın
rezilliği yıllar öncesinden belliydi fakat bu referandum bu kişilerin artık sol
içinde barınmayacağını ve ya en azından barınmaması gerektiğini gösterdi.
Eğer konuya giriş
yaparsak, referandumda 'yetmez ama evet' diyenlerin temel saikleri
şunlardı; 'Türkiye'de Kemalist bir askeri vesayet rejimi vardır ve AKP
bu referandum ile bu vesayet rejimiyle hesaplaşmayı, geriletmeyi, daha da
önemlisi sivil bir rejimi inşa etmeyi başarabilir. Yargıda da etkin olan bu
vesayet rejimi, referandum ile dağıtılıp demokratik bir yargı merci
oluşturulabilir. Bu referandum ile memura toplu sözleşme ve grev hakkı
tanınmaktadır. Yapılan değişiklikler ile 12 Eylül askeri-faşist darbesiyle
hesaplaşılacaktır. Biz 'evet' diyoruz ama bunun yeterli olmadığını da
söylüyoruz. Bu referandumda hayır veren devrimciler; ulusalcılarla, faşistlerle
aynı safta yer alma tehlikesine rağmen hayır diyorlar ve bunlar ne 12 Eylül ile
hesaplaşılmasını istiyorlar, ne de askeri vesayetin son bulmasını istiyorlar.' En
genel haliyle zırvaladıkları bunlardı.
Bu durumda cevap olarak
kendi söylediklerimize bakmakta fayda görüyoruz. Peki bizim cenah ne diyordu?
Bizler şunu diyorduk; 'AKP 12 Eylül rejiminin bir uzantısı ve devam
ettiricisidir. Bu nedenle 12 Eylül darbesiyle hesaplaşamaz. Hem 12 Eylül
darbesiyle hesaplaşmak, işin başındaki beş tane doksan yaşındaki generali
yargılamakla olmaz. 12 Eylül ile hesaplaşmak işkenceyle ve işkenceyi
yapanlarla, işkenceyi yaptıranlarla, işkenceye göz yumanlarla hesaplaşmaktır.
Bu darbeye zemin hazırlayanlarla, destekleyenlerle ( siyasetçisinden -medyasına
kadar) ve darbenin arkasındaki asıl güç olan ABD'yi hedef almadan bir
hesaplaşmadan bahsedilemez. Bunun dışında yapılacak her şey orta oyunudur. Evet
yargı anti-demokratiktir fakat AKP yargıyı demokratikleştirmek şöyle
dursun, yargıyı kendine bağlamak için bu değişikliği istemektedir. Memura toplu
sözleşme ve grev hakkı verileceği büyük bir yalandır. AKP toplu sözleşme değil
toplu görüşmeyi hedeflemektedir. Emekçiler ile hükümet anlaşamaz ise
hakem heyetine gidilecek, hakem heyetini üyelerinin büyük bölümünü ise yine
hükümet belirleyecektir. Yani her halükarda AKP'nin dediği olacaktır. Yasalarımızda
kamu görevlileri için olmayan grev hakkı bu yasayla getirilmiyor, aksi gibi
kamu görevlilerinin hakları törpüleniyor. Bizler askeri vesayeti savunmuyoruz
bunun ortadan kalkmasını istiyoruz ama askeri vesayetin yerine de AKP'nin tek
adam diktatörlüğünü, sivil vesayetini de savunacak değiliz. Bir de
bizleri yani bu sisteme karşı en çok mücadele vermiş, eline silah almış olan
devrimcileri bu rejimi desteklemek ile suçlamak safdilliliktir. Biz sadece bu
referanduma hayır demiyoruz, biz 'iki hayır birden' diyoruz. Biz '12 Eylül
anayasasına da, AKP anayasasına da hayır' diyoruz.' Evet bizim
savlarımız ise bunlardı ve elimizdeki bulgulara bakarsak biz '2 hayır birden'
diyenler haklı çıktı.
Nitekim referandumdan
sonra yapılan HSYK atamaları tam bir AKP kadro dolumu işlemi idi. Öte yandan
iki yıldır ÖYM'ler ile ülkede estirilen terör ise cabası. Toplu sözleşme
olmadığını 2 ay önce gördük. Grevin yasak olduğunu ise THY emekçileri sayesinde
öğrendik. Ayrıca askeri vesayetin son bulmadığını tersine vesayetin el
değiştirdiğini görmemek ise saflıktır. Tabi Madımak Oteli davasının
zaman aşımıyla düşürüldüğünü unutmamak lazım. Bir de 4+4+4 sistemi ve imam
hatipler meselesi var ki anlatsak roman olur. Bunların yanında o kadar güzel
bir sözde 12 Eylül yargılaması gördük ki, son derece kötü bir orta oyunu.
Hazırlanan iddianameye göre her şeyin suçlusu sosyalistler ve devrimciler.
Utanmasalar Kenan paşayı değil bizleri yargılayacaklar. Yani sizin ve
bizim anlayacağımız; rejim değişmedi, demokratikleşme olmadı, sivillik-mivillik
yalan daha ne olsun derken 3. yargı paketi hikayesi gündeme geldi. İçeriğini
tartışmak anlamsız, zira yeterince tartışıldı. Sonuçlarına bakacak olursak şunu
görüyoruz; eli kanlı ülkücü faşist katiller salıveriliyor. Evet cevapsız
bıraktığımız son eleştiriye geçebiliriz. Biz faşistlerle ve ülkücülerle aynı
saftaydık (hoş evet oyu verenlerin yüzde kaçının ülkücü olduğu araştırılsa
eminiz bu tez kendiliğinden çürür ama neyse). Ama onlar değildi. Dün
salınan ülkücü-faşist katil Muhsin Kehya diyor ki; 'Referandumda evet verenlere
teşekkür ederim'. Kalkıp 'bakın gördünüz mü, işte sonuç bu nasılda yanıldınız'
desek boşa, kimin kimlerle saf tuttuğu, neyi desteklediği ortadayken bunun
üzerine bir şeyler karalasak yine boşa... Biz en iyisi susalım da cevabı
'yetmez ama evet'çi şaşkalozlara faşist katil Muhsin Kehya versin. Hey! Duyuyor
musunuz? Faşist katiller size sesleniyor. Muhsin Kehyalar size teşekkür ediyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder