Satıyoruuuuuuuuuz satıyoruuuuuz saaaat-tık! Mutluluklar, yâre kavuşmalar, doğacak çocuklar, anne kokusu, hepsinin bedeli: 30 000 lira
İsyan hakkımız var zannettik önceleri.Konuştuk amansızca. Ama eğer söz hakkımız bile yoksa bu düzende, hiç bizim olmuyorsa top neden koruyalım oyunu, oyuncuları, neden bu mecburi hakemlik? Hem de topun hep kötü oynasa da muhtarın oğlunda kalacağını bile bile. Kurallarını onun belirlediği, o oyundan para kazansın diye oluşturulan bir oyunda neden onun dostunu dost onun düşmanını düşman bilmeliydik anlamadık. Sonra yıllar geçti üstünden, muhtarın oğlu büyüdü. O okudu kağıt üstünde. Belki de hiç okumadığı için böyle gösterildi. Ama okuma fırsatımızın bile eşit olmayışına bakılmadan sırf okula gittiği için, gidebildiği için daha kısa yaşadı birilerinin hesaplarının bedellerini.
Ve bu düzen yıllarca sürerken gün gelir çatar: 30 Kasım 2011. Artık içimiz rahat, o uzun uzun askerliği yapıp uzun uykulara dalma riskini daha kolay alacağız. Sonunda karar çıkmış. Oyunun sahipleri oyundan çekilmiş. 30000 lirayı da geride kalan yâre, anneye, çocuklara bırakacaklarmış. Bu oyun için öldük diye. Eee ne kaldı ki söylenecek geriye; ‘’Ne Mutlu Fakirim Diyene’’
Maden ocağında da, asker ocağında da ölmek kader. Ve kaderler sadece fakirlere yazılıyor. Bu kader ya işçi babayı alıyor ya parası olmadığı için askere giden oğlunu. İşte şimdi sormak lazım bir ömrün bedeli 30 000 mi oluyor. Acaba 50 000 ile memur 100 000 ile başbakan da olabilecek mi bunlar. Ama bu halk başkalarının silah satma, toprak alma, ucuz işgücü bulma çıkarlarının bedeli olan bir hayatın para ile kıyaslanamayacağını biliyor. Ve o çocuğu o oyunun kurallarını belirler hale getirene kadar da bunu anlatacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder