21 Temmuz 2012 Cumartesi

SURİYE VE YAŞANAN ORTA OYUNU

Tunus, Mısır, Libya derken ‘Arap Baharı’ şimdi de Suriye’de. Tunus’u ilk etapta niteliği nedeniyle bu bahar dışında saysak da doğurduğu sonuç itibariyle onun da diğerlerinden farkı kalmadı. Tunus ve Mısır’da halkın neo-liberal sömürü politikalarına isyanı ve bu noktadaki mücadelesi bir iktidar değişikliğine neden olsa da, köklü bir rejim değişikliği söz konu değil. İktidar Amerikancı diktatörlerin elinden alınıp, Amerikancı siyasal İslamcılara verildi. Ve özgürlük yanlısı batıda bunu canı yürekten destekledi. Bu perspektifle yaşananların devrim olduğunu öne sürmek imkânsız. Libya’da ise ortaya çıkan durum biraz daha farklı oldu. Libya’nın aşiretlere bağlı dağınık yapısı iktidar değişikliğini yaratacak bir halk hareketini yaratmaktan uzaktı. Bu nedenle bizzat Emperyalistlerin silahlandırmasıyla bir iç savaş başlatıldı. Kaddafi katliam yaptı, muhalifler katliam yaptı… Yetmedi emperyalistler doğrudan saldırıya müdahil oldular. En sonunda bir insanlık suçu olarak Kaddafi’nin yakalanıp öldürülmesi gerçekleşti. Tabi başlangıç olarak farklı ama sonuç olarak aynılaşan iki örnek var önümüzde. Suriye’de gerçekleşen olayları emperyalistler dünyaya yeni bir halk hareketi gibi yutturmaya çalışıyor. Tabi bunu yaparken de biricik piyonları Türkiye’yi kullanmayı da ihmal etmiyorlar. Fakat şu haliyle Suriye bir Mısır ve ya Tunus’tan çok Libya 2.0 remix gibi. Yaşanılanlar Libya’da kilerle hemen hemen aynı, yine Emperyalistler ve bu kez onların Ortadoğu’daki işbirlikçisi olarak AKP-cemaat koalisyonu tarafından silahlandırılan siyasal İslamcılar ve yaşatılmaya çalışılan iç savaş. Tabi ki Beşar Esad’ı savunmaya kalkmak en amiyane tabiri ile saf dillik olur. Fakat muhaliflerin özgürlük savaşçısı olduklarını söylemek ise tamamıyla avanaklıktır. Üstelik bu anlı şanlı siyasal İslamcı muhaliflerimiz kendi niyetlerini de açık açık ortaya koydu. Yaptıkları açıklamada ‘Suriye’yi Alevilere mezar haline getireceğiz’ dediler. Şimdi özgürlük savaşçısı bunlar mı? 

Tabi bunları anlatırken aslında Suriye’nin neden karıştırılmaya çalışıldığına da bakmak gerekiyor. Bu gün ABD emperyalizminin Orta Doğu’ya dayattığı Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde istediği; AKP gibi Neo-liberal sömürüyü İslam çarşafı altında gizleyerek gerçekleştirebilecek her söylediğini emir telakki edip yerine getirecek siyasal İslamcı iktidarlar kuşağı. Eski diktatörleri hem soğuk savaş öncesi döneme ait bir metottu, hem de yenidünya düzeniyle uyum noktasında zorluk yaşıyordu. Ayrıca bölgenin zengin kaynakları ve özellikle Libya’da bulunan su kaynakları (araştırmalara göre yakın bir gelecekte Orta doğuda ülkeler petrol için değil, su için savaşmaya başlayacaklar) büyük bir gelir kapısı olarak göze de çarpıyor. Bu bölgede ABD dikensiz gül bahçesi arzuluyor ve bunun içinde ‘Arap Baharı’ adı altında dönüşüme başladı. Suriye’ de bölgedeki diken konumunda. Ama dikenliği tek başına elde etmiyor tabi ki. Bu noktada İran, Lübnan’da ki Hizbullah ve Irak’ta ki Şii silahlı gücü devreye giriyor. Suriye’de Beşar Esad’ın düşmesi İran’ı kıstırmak anlamıyla da önemli. Bu nedenlerden ABD Suriye’de ki meseleyi ha bire kanırtıyor. Bunun yanında ‘Arap Baharı’ sonrası iktidara gelen siyasal İslamcılardaki AKP VE Tayip Erdoğan sevgisi de Türkiye’nin bir müdahalede mızrak ucu olmasını gerektiriyor. Aslında bu sevginin kendisi de yine ABD kaynaklı görünüyor. Nitekim ABD yetkilileri Ortadoğu için Ilımlı İslamcı-‘demokratik’ Türkiye’yi rol model olarak sunuyorlar. Durum böyle olunca bizimkiler kendini dünya gücü oluyoruz diye gaza getirirken, aslında ABD’nin sopasının ucundan başka bir şey olamıyorlar. Tabi burada Türkiye halkları olarak bize düşen görev ise Suriye’ ye emperyalist bir müdahaleye ve Türkiye’nin Bu müdahalede başrol oynamasına karşı mücadele etmek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder